29 Mayıs 2015 Cuma

      KOKU EŞİĞİNİZİ ÖLÇTÜRDÜNÜZ MÜ?
Koku 5 duyu organımızdan birisi... Dış ortamla iletişimimizi sağlar, o ortamda bulunup bulunmayacağımıza karar vermemize yarar. Bu yüzden en dış moleküllerimizden, içimizdeki üremeyle ilgili moleküllere kadar tüm yapılanma içerisinde kimyasal sinyal algısı düzenlenmiş ve bu sperm hücresinde de, yumurta hücresinde de görülebilir. Koku duyusunun bileşenlerine baktığımızda, Kulak Burun Boğaz (KBB) alanında incelenen organ burundur. Hepimiz burun bir nefes alma organıdır deriz ama burnun koku alma organı olduğunu unuturuz. Burunla başlayan koku alma mekanizması beynin koku alma bölüme giderek son bulur. Bu noktada dikkat edilecek husus, koku kaybının nelere yol açacağıdır. Bu konuda Opr. Dr. Aytuğ Altundağ ile görüştük ve koku kaybının pek çok hastalığın belirtisini taşıdığını gördük.
Koku duyusunun kaybına baktığımızda da görme bozukluğu olan bireyin, görme bozukluğu var demek için onun tamamen görme engeli olmasını beklemeyiz. Koku duyusunun da hangi seviyede bozulduğu önemlidir. Kokudaki kayıpların oranına göre de çeşitli hastalıklar öncesinde tahmin ediliyor. Özellikle alerjiyle ilgili hastalıklar veya nörolojik hastalıklar, alzeimer, parkinson gibi hastalıkları öncesinde farketmek çok mümkün.
Koku kaybının yaşandığı dönemde tat alma duyumuzu da kaybettiğimiz söyleyen Aytuğ Altundağ sözlerine devam etti: " Özellikle nezle veya grip olduğumuzda ağzımızın tadının tuzunun olmadığından bahsederiz. Çünkü kokusunu alamadığımız yiyeceklerin hepsini tadı aynıymış gibi gelir. Kokuyla tadın birleştiği bölüm lezzettir. Lezzetle tadı ayırmak gerekiyor. 5 temel tat duyumuz vardır. Bunlar ekşi, tatlı, tuzlu, acı ve umami tatdır.Bir japon araştırmacı tarafından bulunan umami tat Çin ve Japon mutfaklarındaki yemeklerin tatlarını tanımlayan bir duyudur. Siz karabiberle tarçını farklı bir lezzet algısıyla algıladığınızda orada aromatik tadın algısını yaşıyor olursunuz. İşte burada koku devreye girer. Her molekülün bir kimyasal dizilimi vardır. Her dizilimde beynimize farklı koku çağrışımları olur. O yüzden nezle veya grip olduğumuzda koku algımız azalmışsa, yediğimiz yemeklere daha çok tuz, şeker katmaya çalışırız."
Geniz eti ameliyatının iştah açtığına değinen Altundağ "Çocuklarda geniz eti çok önemlidir. Geniz eti burnun arka boşluğundaki bölmeyi tıkayarak çocukların lezzet algısını bozar ve aynı zamanda iştah düzeyini bozar. O yüzden geniz eti ameliyatı yaptığımız zaman çocukların iştahı daha çok açılır. Çünkü değişik lezzetleri tatmış olur. Aynı şekilde burun hastalığı olan insanlarda ameliyat öncesi ve sonrası iştahlarında değişmeler olur." sözlerini kaydetti.
KOKU KAYBI BAŞKA HASTALIKLARIN HABERCİSİ
Koku kaybı yaşayan hastalar, koku kaybı yaşadığını belirli bir dereceden sonra algıyabiliyor. Bu durumun geç farkedilmesi çeşitli hastalıkların sinyalinin erken teşhis edilmemesine neden oluyor. "Ben koku alıyorum diyen bir çok insan, test yaptığımızda koku bozukluğu yaşadığı ortaya çıkıyor. İlk olarak cinsiyete göre koku skorları farklıdır. Kadınlar daha iyi koku alırlar. Özellikle adet dönemlerinde bu oran artar. İkincisi yaşa göre koku alma seviyemiz değişir. Yaşın artmasıyla birlikte koku kaybımız oldukça azalır. İnsanlar kokuları karıştırabilir ya da koku algısı yoktur. Kokuları karıştırmak daha çok psikolojik ve nörolojik hastalıkların belirtisi olabilir. Mesela parkinson hastaluğından 4 yıl önce hasta koku kaybı yaşamaya başlar. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Psikolojik hastalıklarda da bu ayrıntıyı yaşıyoruz. Mesela, şizofreni rahatsızlığında, hasta, olmayan kokuları algılayabiliyor. Ortamda hiç koku yokken koku algıladığını söyleyebiliyor veya kötü koku algıladığını söyleyebiliyor. Bu yüzden koku algısında bozukluk varsa, hasta başka hastalıkların sinyalini veriyor. Özetle koku kaybı başka hastalıkların habercisi olabilir."
Hiç koku almayan bir bireyin, yaşamında karşılaşacağı hayati tehlikelere dikkat çeken Altundağ, " Koku bizim beslenme davranışlarımızı, çevresel kaçınma davranışlarımızı düzenliyor. Yani hiç koku alamayan bireyin evinde yangın riski daha fazladır. Doğal gaz kaçağını farkedememesi gibi hayati problemler yaşanabiliyor. Aynı zamanda bizim sosyal davranışlarımızı düzenliyor. Çünkü koku almadığımızda kendi kokumuzu da algılayamayız. Kendi kokumuzu algılayamadığımız zaman temizlik kaygısı gibi sorunlarla sosyal ortamlarda kendimizi yetersizmiş gibi hissederiz. İnsanlar genelde bu durumu kabul ediyorlar ve diğer duyularını kaybetmekten daha geride bir duyu olarak düşündükleri için bununla yaşamayı kabul ediyorlar. Tabii koku kaybının nedeni olan hastalıkların teşhisi de güçleşiyor.
Kafa travmaları en sık koku kaybının yaşandığı olaydır. Bu nedenle hastaların geçmiş yaşantılarında böyle bir durumla karşılaşıp karşılaşmadıkları önemlidir.
Koku kaybı yaşayanların, bu sorunun üstüne giderek aşılabileceğini söyleyen Altundağ " Koku kaybı yaşayan insanlar, bunun eksikliğini çok fazla yaşıyor. Koku almak keyif verir. Sevdiğimiz bir kokuyu algıladığımızda anılarımıza geri dönüyoruz. Koku kaybı yaşayanların gün içerisinde  koku egzersizi yapmalıdır. 2 yıl boyunca koku alamayıp, bir süre sonra koku almaya başlayabilirler. Bunun içinde koku mekanizmasını çalıştırmak gerekiyor. Mesela bir görme tembelliği var. Bunun için çalışan gözü kapatıp diğer gözün çalışması için egzersiz yapılır. Aynı şekilde burnu da sürekli aktive etmek, koku sinyalini göndermek lazım. Mesela uyku problemi olan hastalarıma, gece yatmadan önce rahatlatıcı kokular koklatıyorum. Böylece gece uykuları daha sağlıklı ve kaliteli oluyor. Bu durum sakinleşme ve akciğer mekanizmlarının gelişmesini sağlıyor." diye ifade etti.

Koku testlerinin önemini vurgulayan Altundağ, koku eşiğinin ölçülmesinin önemli olduğunu ifade etti. Koku kaybı yaşadığını fark etmek önemli bir ayrıntıdır. Bunun için koku eşiği testinin her bireyin yapması gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder